Aranızda İstanbullu olan var mı?
Yok mu?
Olmaz, çünkü bu yazıyı okuma ihtimali olan hedef kitle ibrişim Y+ kuşağı olduğundan İstanbullu olabilmeleri tarihsel olarak mümkün değil.
Eğer aranızda İstanbullu biri olaydı, “Beşiktaş’ı bilen var mı?” diyecektim ama bu da en az yukardaki kadar anlamsız bir soru olur. Nasıl bugün İstanbul’da yaşayan herkes “İstanbullu” ise, Beşiktaş’ı bilmeniz için de ister çakma ister hakiki İstanbullu olmanıza gerek yok. Beşiktaş’ı herkes bilir.
İzmir’in eski otogarını ise bilen bilir, tıpkı Topkapı’yı bilenler gibi. Balta girmemiş değnekçiler ormanı, İzmir’in sıcağıyla kaynayan bir mezbelelik abidesi olarak eski İzmir Otogarı, yolunu bulmak isteyenlerin mecburi istikametiydi, her büyük şehirde olduğu gibi..
İşte ben de öyle biliyordum ama uzaktan. Yani Metin Tekin jübile yapıyordu, ben yazın kavuran sıcağında eski İzmir otogarında yol kesen bedeviler arasında memlekete yol bulmaya çalışıyorum. Beşiktaş’ı öyle biliyordum yani, bir de Karşıyaka İskelesi’nin önündeki gaste bayisinden “bu pek farklı birşeye benziyor” diye tutulup 850.000 Türk lirasına satın aldığım (oehh be resmen yaşlanmışız, Y++ beni iyi dinle J) rengârenk dergiden biliyordum Beşiktaş’ı.
Dünyaya açılan bir pencere bulmak mühimdir, insan dünyanın neresinde olursa olsun bir pencere bulmalı..
Vapur iskelesinin üstündeki D&R henüz oyun salonuna dönüşmemişti. Ben henüz ÖYS’ye girmemiştim ve bilgisayarında CD-ROM bulunanlar uzaylı sayılıyordu. Sıcaktı, yazdı, memleketi özlemiştim ama İzmir’den ayrılmayı da istemiyordum. Ulan bu çelişkiler beni yemiş bitirmişti.. Alık alık gaste bayisinin dışarı attığı raflara bakarken gördüm onu. Akşam dünya kupasındaki maçı düşünürken kapak tasarımı serbest çağrışımı tetiklemiş, cümle reklamcı ve iletişimci insayt duasına durmuş bu kapağın esrarını araştırıyordu..
Adı GameShow’du..
Son demlerine geldiğini, hatta o zamanlar her sayısının kapağında sonu için kendi bitiş fermanını imzalayan ama Beşiktaş’taki bir grup deli haricinde kimselerin bunun farkında olmadığı bir efsaneyi tam 850.000 lira para verip (son cümle aşırı derecede keskin bir edebi sanat içermektedir) ellerime aldığımda İzmir’den ayrılmak üzere ben de bir geri sayımla meşguldüm.
İzmir’in Kavakları, Dökülür Yaprakları
Yazdı ve sıcaktı. İzmir yazın sıcaktır ama kışın değildir. İzmir’deki son yazımı, bir grup deli tarafından çıkarılmakta olan derginin sondan ikinci sayısıyla tanışmak şeklinde tamamlıyordum. Benim için bir başlangıç, onlar içinse bir son olan o sayı.. Mezun olmakla ayrıldığım bir okuldan, tahliye olarak ancak paçayı kurtarabileceğim bir diğer okula uzanırken yolum, Karşıyaka’dan Beşiktaş’a sarkıyor, Beşiktaş’a ayak basar basmaz GameShow’un künyesindeki adrese baka baka tam 3 gün dergiyi arıyorum. Dergiyi, yani derginin çıkarıldığı bilgisayar tükkanını.
“Merhaba, burası Kamer mi?”
Evet, İzmir’deki, Adana’daki, Elazığ’daki, Bursa’daki, Trabzon’daki bir çocuğu kalbinden yakalayabilen GameShow, parça başı çalışan ve dönem İstanbul’da Kadıköy ve Beşiktaş’ı mesken tutan bilgisayarcı esnafından birileri tarafından, hepi topu 50-60 metrekarelik “Kamer Bilgisayar” isimli bir tükkanda çıkarılıyordu. Şimdi söylemesi pek sakil kaçacak bu durum, o zamanlar gayet naif bir gerçeklik idi. Ben ve benim gibi nice çocuk, genç, İstanbul’lu olsun olmasın, ulusal dağıtım ağına ulaşmayı başarmış bu derginin içindeki muhabbetin peşinden yolu bir gün İstanbul’a düşerse, adresi dergi künyesinden buluyor ve kapıdan uzatıyordu başını:
“Merhaba, burası Kamer mi?”
Sözün kısası, ben de uzattım o kapıdan başımı. Gerisi günler; güzel, kötü, güneşli, bulutlu..
App anlatmayacaksan gidiyoruz birader..
GameShow, bir “Başarılı Başarısızlık” örneği olarak kendini feshettikten sonra tekrar çıkmaya kalktığında ben de onun bir yazarı olarak, tek sayıda da olsa anılmayı bir bahtiyarlık bilecek kadar bu hatıradan payımı alabilmiştim. Sanırım en güzel hatıralarımdan biridir, öyle kalmaya da devam edecektir.
İşin özü: insanlar ilhama ihtiyaç duyar. Yaptığı işe anlam yüklemek, birilerine anlatılabilecek, başkalarına da ilham verebilecek işler arar. Bilmeseler de bu böyledir, ta ki birileri onlara ilham verene kadar. Yapılan onca işin arasında insanın kendini ifade edebildiği, en olmadı kendini bulabildiği işler hayatımızdan bir teselli ekspresi gibi kayıp gider. GameShow, her birinin işi gücü olan, okuyan-yazan, bolca oyun oynayan bir grup çocuk ruhlu adam tarafından arkadaşlarının Beşiktaş’ta işlettiği “bilgisayarcı tükkanı”nda ilk sayısı A4 kâğıdından fotokopiyle çoğaltıldığında, “ulan biz güzel bir şey yapıyoruz galiba” düşüncesiyle görülen bir rüyaydı. Türkiye’deki kartel medyacılığının “Media Business”ı İkitelli’ye taşıdıkları yıllarda, dev maddi güçlere rağmen henüz dergi tirajlarının birkaç bini geçemediği günlerde Beşiktaş’ta bir bilgisayarcı tükkanında, gözlerimizin önünde, hatta bizzat bizler yani okuyanlar tarafından bir şekilde her ay kotarılıp, matbaaya verilen GameShow, final yaptığında 10 bine yakın tirajıyla tüm Türkiye’ye dağıtılan bir efsaneydi. GameShow, Türkiye’nin ilk yayıncılık efsanesiydi. Kendisine bir şekilde bulaşan herkesi medya-iletişim dünyasında bir yerlere hazırladı, mekânı kaydı kuydu olmayan bir muhabbet merkezi, kendisi de bayağı okuldu, mektepti. Her şeyin ötesinde, bana ve birçok insana ekmeğini kazanacağı işleri yapabilmesi için ilham verdi.. Sonraları, “kendi isteğiyle kapanmış olmasının da verdiği karizmayla” birçok afili yayın kuruluşunun, pop kültürü tacirinin, marketing insanının merakını celbetti GameShow. “Eski sayıları ciltleyip, gıcır ambalajla cilalı kitapevlerinde satalım, albümlerini yapalım, şekil içinde şekil sunalım” diyerek bit pazarına nur yağdırıp mahsül kaldırmak isteyen bir tanesine gözümün önünde “yok arkadaş, GameShow böyle işlere alet edilmez. Kusura bakmayın, bizden size ekmek yok” demeyi de bildiler, sahipleri olan insanlar..
Eski sayıları gitti gidiyor’da, forumlarda yok sattı. Beşiktaş’ta hangi bilgisayarcı tükkanına dalsan “Abi GameShow’un bilmemkaçıncı sayısı var mı?” diyen birileri dolandı. Kamer’in duvarında tüm sayılar birer çerçeve içinde asılıydı, bende hepsi vardı, sadece Word’de yazılıp, bir A4 kağıdına çıktı alındıktan sonra ikiye katlanan ve fotokopiyle “100 adet” çoğaltılan “ilk sayı” hariç..
Evet bu hafta App yok, bu hafta GameShow var. Günün birinde, şuraya yazıyorum, bir yayın kuruluşunda bir işin başına geçer isem, GameShow hikâyesini anlatacağım. Birileri Türkiye’de yayıncılığın tarihi filan diye çalışmalar yapar, Google’a da GameShow filan yazarsa, bir kayıt da ben düşeyim istedim. Hayalleri olan birine verebileceğiniz en iyi şey ilhamdır. Onlar hayallerini gerçekleştirebilecek sair zerzevatı zaten bulurlar.
Dağınık filan oldu, doğrudur. Anlatacak çok şey olduğu da doğrudur lakin zurnada peşrev olmaz, haydi eyvallah..
Not: GameShow için ekşi’de vs birçok yazı, yorum bulunabilir. Şöyle bir kaynak var, dergilerin kapaklarını da içeren. Ayrıca Polat’ın yazdığı, konuyu biraz da olsa bilenler için çok şey ifade edecek şu yazı var. Az evvel yine baktım, sahibinden’de filan eski sayılar mevcut. Bir tane olsun alıp, okumak gerektir.